bugün
- erkeklerin bir kere küsünce geri barışmaması17
- türkiyede bütün yiyecek fiyatları aşırı fahiştir14
- 18 nisan 2024 fenerbahçe olympiakos maçı29
- uludağ sözlük discord grubu11
- flörtlerinizin ortak özellikleri21
- sexting haram mıdır17
- anın görüntüsü18
- eybırın manyağı kıskanması13
- beni seviyor musunuz8
- annem baban uğur dündar dedi8
- erdoğan'dan sonraki başkan14
- görümceniz sizi engellese ne yaparsınız13
- çok fazla çirkin erkek olması12
- anksiyete psikolojik değil fizyolojik bir sorundur11
- bacaklarımdan tahrik olan kız olduğunu sanmıyorum14
- yazarlardan parfüm önerileri14
- letthe8
- hiç flörtü olmayan yazarlar ne yapıyor8
- ups boobss nerelerde ramazan da bitti8
- altıncı filoya karşı namaz kılmak10
- manyak olmaya karar verdim9
- icardi190512
- motorcu fırlama hafif demir demirkan tarzı yazar9
- ebbırı top gibi sektirme yarışması19
- sokakta kadın döven araplar12
- sözlükteki fosiller24
- netflix'in pkk lıyı başrol yaptığı dizi11
- 56 yıldır hiçbir kadınla iletişim kurmayan adam12
- arda güler14
- nervio'nun kedileri sokağa salmak10
- ekonomi kötü diye güzellikleri yok saymak11
- artık kızlara bakmıyoruz kampanyası25
- kitaplarda geçen can alıcı cümleler8
- mastır çeşitleri8
- 17 nisan 2024 manchester city real madrid maçı11
- icardi1905 silik olsun kampanyası10
- fatih ürek ile elti gelin görümce13
- fındıklı belediyesinin banyosu11
- kuva'i milliye ne ise hamas da o dur11
- selefi11
- mühendislerin memur olmayı düşünmemesi24
- başıboş köpek sorunu35
- evleneceği adama evi üzerime yapalım diyen kız11
- yazarların en rum özelliği14
- yeşil gözlü erkek22
- türkiyenin artık sefalet listelerinde yer bulması34
- yakışıklı motorcu müzisyen sempatik karizmatik11
- bik bik pilavı13
- klarnet calan sarapci koala 68
- israil8
entry'ler (1303)
Müşteri hizmetlerine mesaj atarsanız aynı gün içinde geri arıyorlar. iletişim sıkıntısı yaşanmıyor.
kemer göynük'ün yeni mahalle semtinde bir çok dört ve beş yıldızlı otel var, ve hepsinin de kendine ait plajı var. ayrıca bu otellerde genelde her şey dahil. denizi çok temiz ve bir de otellerin plajında parasailing yapılabiliyor. yeni mahalle semtinden kemer merkeze 5-10 dakikada yürüyerek gidiliyor. bu bakımdan çok iyi. ayrıca yeni mahalle'den antalya merkeze sık sık dolmuşlar geçiyor. yani otelin önünden direk dolmuşa binip antalya merkeze de gidebilirsiniz. bu semtte en ilgimi çeken şey kremlin sarayına benzeyen devasa büyüklükteki otel oldu. hiç abartmıyorum otel bence topkapı sarayından çok daha büyük, deniz kenarında. ayrıca görüntüsü de rus saraylarına tıpatıp benziyor.
kemer merkezi gibi göynük de küçük bir şehir merkezi gibi. oldukça gelişmiş. merkezde beyaz, büyük bir saat kulesi var. ayrıca bir de deniz kızı heykeli var. burası genelde derici dolu. deri montlar ve çantalar.. büyük ihtimalle ruslar soğuk ülkelerine dönmeden önce deri alıp gidiyor. bir de adım başı parfüm dükkanı var. duty free'de satılan tüm ünlü markaları burada çok daha ucuza bulabilirsiniz. ben bir dükkanda bu parfümlerden denedim. birinci dükkandaki parfüm çok adi çıktı. parfümü sıktım ama hiç kokusunu alamadım. ama ikinci dükkandaki gerçekten orjinal parfüm gibi kokuyordu. ama yine de cesaret edip alamadım. yine de siz bilirsiniz. ünlü çanta markalarının çakma çantalarını da burada bulabilirsiniz.
kemer merkezi gibi göynük de küçük bir şehir merkezi gibi. oldukça gelişmiş. merkezde beyaz, büyük bir saat kulesi var. ayrıca bir de deniz kızı heykeli var. burası genelde derici dolu. deri montlar ve çantalar.. büyük ihtimalle ruslar soğuk ülkelerine dönmeden önce deri alıp gidiyor. bir de adım başı parfüm dükkanı var. duty free'de satılan tüm ünlü markaları burada çok daha ucuza bulabilirsiniz. ben bir dükkanda bu parfümlerden denedim. birinci dükkandaki parfüm çok adi çıktı. parfümü sıktım ama hiç kokusunu alamadım. ama ikinci dükkandaki gerçekten orjinal parfüm gibi kokuyordu. ama yine de cesaret edip alamadım. yine de siz bilirsiniz. ünlü çanta markalarının çakma çantalarını da burada bulabilirsiniz.
Yaren Leylek dostunu yine buldu:)
Binlerce kilometre uzaklıklardan göç edip sadece Adem Yılmaz’ın kayığına konan ve onun elinden balıkla beslenip, onunla birlikte göle açılan Yaren Leylek bu yıl da geleneği bozmadı.
Bundan yaklaşık 7 yıl önce Uluabat Gölü kıyısındaki Karacabey'e bağlı Eskikaraağaç ya da yeni adıyla Leylek Köyü'nden Adem Yılmaz'ın kayığına konan Yaren Leylek, aradan geçen yıllara rağmen Yılmaz'ı unutmuyor ve her yıl o köyde sadece Adem amcanın kayığına konarak yaşlı adamın verdiği balıklarla besleniyor. Yılın yaklaşık 6 ayında birbirinden ayrı kalan ikili, bahar mevsiminde yine buluşuyor ve birlikte balığa çıkıyorlar.
Birçok uluslararası haber kaynağında yer bulan hikaye, Yunanistan'da bir festivalde gölge oyununda canlandırılmış, Avusturya ve Almanya'da ders kitaplarına konu olmuş.
Adem Amca ve Yaren Leylek'in hikayesini ortaya çıkaran ve 4 yıldır yakından takip ederek fotoğraflayan Alper Tüydeş, bu kez hikayeyi Belgeselci Burak Doğansoysal ile birlikte beyaz perdeye taşımak için çalışmalara başlamış bile...
görsel
Binlerce kilometre uzaklıklardan göç edip sadece Adem Yılmaz’ın kayığına konan ve onun elinden balıkla beslenip, onunla birlikte göle açılan Yaren Leylek bu yıl da geleneği bozmadı.
Bundan yaklaşık 7 yıl önce Uluabat Gölü kıyısındaki Karacabey'e bağlı Eskikaraağaç ya da yeni adıyla Leylek Köyü'nden Adem Yılmaz'ın kayığına konan Yaren Leylek, aradan geçen yıllara rağmen Yılmaz'ı unutmuyor ve her yıl o köyde sadece Adem amcanın kayığına konarak yaşlı adamın verdiği balıklarla besleniyor. Yılın yaklaşık 6 ayında birbirinden ayrı kalan ikili, bahar mevsiminde yine buluşuyor ve birlikte balığa çıkıyorlar.
Birçok uluslararası haber kaynağında yer bulan hikaye, Yunanistan'da bir festivalde gölge oyununda canlandırılmış, Avusturya ve Almanya'da ders kitaplarına konu olmuş.
Adem Amca ve Yaren Leylek'in hikayesini ortaya çıkaran ve 4 yıldır yakından takip ederek fotoğraflayan Alper Tüydeş, bu kez hikayeyi Belgeselci Burak Doğansoysal ile birlikte beyaz perdeye taşımak için çalışmalara başlamış bile...
görsel
Einstein’ın bu konudaki görüşü:
Üniversite profesörü, öğrencilerine su soruyu sorar;
– “Var olan her şeyi Tanrı mı yarattı?..”
Bir öğrenci ayağa kalkar ve cevaplar.
– “Evet, her şeyi Tanrı yarattı!..”
Profesör sorusunu yineler ve öğrenci yine “Evet efendim” diye cevaplar… Profesör devam eder.
– “Eğer her şeyi yaratan Tanrı ise kötülüğü yaratan da Tanrı’dır… Çalışmalarımızda uyguladığımız kesinleştirme prensibine göre de kötülüğü yaratan olduğuna göre, Tanrı kötüdür…”
Çocuk, profesörün bu mantık yürütmesi karşısında şaşırır ve yerine oturur… Profesör, Tanrı’nın insanların içinde yarattığı bir efsane olduğunu aklı sıra kanıtlamış olmaktan mutludur…
Bunun üzerine başka bir öğrenci ayağa kalkar ve profesöre şu soruyu sorar:
– “Soğuk var mıdır sayın Profesör?..”
Profesör şaşırır:
– “Nasıl bir soru bu böyle?.. Tabii ki var” diye cevaplar…
“Sen hiç soğukta üşümedin mi?..”
Bunun üzerine çocuk şöyle söyler:
“Hayır profesör, aslında soğuk yoktur… Fizik yasalarına göre gerçek hayatta biz ‘sıcaklığın yokluğu’na ‘soğuk’ adını veririz… Aslında soğuk diye bir şey yoktur… O sadece sıcaklığın yokluğunda duyumsadıklarımızı tarif etmek için ürettiğimiz bir kelimedir” der ve devam eder.
– “Karanlık var mıdır profesör?..”
Profesör cevap verir:
– “Tabii ki vardır… Sen hiç karanlıkta kalmadın mı?..”
Çocuk bir kez daha atılır:
– “Korkarım gene yanılıyorsunuz Sayın Profesör… Çünkü esasında karanlık diye bir şey de yoktur… Gerçek yaşamda karanlık; ‘ışığın yokluğu’na verilen addır… Biz ışık üzerinde çalışabiliriz ama karanlığı çalışamayız… Gerçekte, biz Newton’un prizmasını kullanarak beyaz ışığı kırar ve renklerin çeşitli dalga uzunlukları üzerinde çalışabiliriz…. Fakat karanlığı ölçemeyiz… Bir basit ışık karanlık bir mekânı aydınlatarak karanlığı kırmış olur yani karanlığı geçersiz kılar… Çünkü gerçekte karanlık yoktur, ışıksızlık vardır… Mesela siz uzayın ne kadar karanlık olduğundan nasıl emin olursunuz?.. Işığın miktarını ölçerek!.. Bu doğrudur değil mi?.. Öyleyse karanlık denilen şey, insanlar tarafından ışığın olmadığını anlatmak amacıyla kullanılan kelimedir…”
Profesör afallamıştır ve çocuk son darbeyi vurur:
– “O zaman size son bir soru daha sormak isterim Sayın Profesör… Şeytan var mıdır?..”
Profesör bu kez pek emin olamamakla birlikte yine de cevaplar..
– “Vardır… Açıkladığım gibi, biz onu her gün, her yerde görürüz… O, dünyadaki işlenmiş tüm suçlarda, şiddette yer alır… Bunların tümü şeytanın kendisinden başka bir şey değildir…”
Çocuk “hayır anlamında” başını sallar profesöre…
– “Şeytan yoktur efendim… Yani kendi başına yoktur… Şeytan basit olarak Tanrı’nın yokluğudur… O aynen karanlık ve soğukta olduğu gibi insanın Tanrı’nın yokluğunu tarif etmek için yarattığı bir kelimedir… Kötülük ve Şeytan, insanın Tanrı’yı ve sevgisini yüreğinde hissetmediği zaman yaptıklarına verilen addır… O, aynen sıcaklığın olmadığı yere adını verdiğimiz ‘soğuk’, ya da ışığın olmadığı yere adını verdiğimiz ‘karanlık’ gibidir… Şeytan ve kötülük, Tanrı’nın içimizde olmadığı anda yaptıklarımıza verdiğimiz addır…”
Profesör kürsüde afallamıştır…
Fizik yasalarından hareket ederek bu soruları soran ve cevapları vererek profesörü allak bullak eden genç öğrencinin adı Albert Einstein’dır
Üniversite profesörü, öğrencilerine su soruyu sorar;
– “Var olan her şeyi Tanrı mı yarattı?..”
Bir öğrenci ayağa kalkar ve cevaplar.
– “Evet, her şeyi Tanrı yarattı!..”
Profesör sorusunu yineler ve öğrenci yine “Evet efendim” diye cevaplar… Profesör devam eder.
– “Eğer her şeyi yaratan Tanrı ise kötülüğü yaratan da Tanrı’dır… Çalışmalarımızda uyguladığımız kesinleştirme prensibine göre de kötülüğü yaratan olduğuna göre, Tanrı kötüdür…”
Çocuk, profesörün bu mantık yürütmesi karşısında şaşırır ve yerine oturur… Profesör, Tanrı’nın insanların içinde yarattığı bir efsane olduğunu aklı sıra kanıtlamış olmaktan mutludur…
Bunun üzerine başka bir öğrenci ayağa kalkar ve profesöre şu soruyu sorar:
– “Soğuk var mıdır sayın Profesör?..”
Profesör şaşırır:
– “Nasıl bir soru bu böyle?.. Tabii ki var” diye cevaplar…
“Sen hiç soğukta üşümedin mi?..”
Bunun üzerine çocuk şöyle söyler:
“Hayır profesör, aslında soğuk yoktur… Fizik yasalarına göre gerçek hayatta biz ‘sıcaklığın yokluğu’na ‘soğuk’ adını veririz… Aslında soğuk diye bir şey yoktur… O sadece sıcaklığın yokluğunda duyumsadıklarımızı tarif etmek için ürettiğimiz bir kelimedir” der ve devam eder.
– “Karanlık var mıdır profesör?..”
Profesör cevap verir:
– “Tabii ki vardır… Sen hiç karanlıkta kalmadın mı?..”
Çocuk bir kez daha atılır:
– “Korkarım gene yanılıyorsunuz Sayın Profesör… Çünkü esasında karanlık diye bir şey de yoktur… Gerçek yaşamda karanlık; ‘ışığın yokluğu’na verilen addır… Biz ışık üzerinde çalışabiliriz ama karanlığı çalışamayız… Gerçekte, biz Newton’un prizmasını kullanarak beyaz ışığı kırar ve renklerin çeşitli dalga uzunlukları üzerinde çalışabiliriz…. Fakat karanlığı ölçemeyiz… Bir basit ışık karanlık bir mekânı aydınlatarak karanlığı kırmış olur yani karanlığı geçersiz kılar… Çünkü gerçekte karanlık yoktur, ışıksızlık vardır… Mesela siz uzayın ne kadar karanlık olduğundan nasıl emin olursunuz?.. Işığın miktarını ölçerek!.. Bu doğrudur değil mi?.. Öyleyse karanlık denilen şey, insanlar tarafından ışığın olmadığını anlatmak amacıyla kullanılan kelimedir…”
Profesör afallamıştır ve çocuk son darbeyi vurur:
– “O zaman size son bir soru daha sormak isterim Sayın Profesör… Şeytan var mıdır?..”
Profesör bu kez pek emin olamamakla birlikte yine de cevaplar..
– “Vardır… Açıkladığım gibi, biz onu her gün, her yerde görürüz… O, dünyadaki işlenmiş tüm suçlarda, şiddette yer alır… Bunların tümü şeytanın kendisinden başka bir şey değildir…”
Çocuk “hayır anlamında” başını sallar profesöre…
– “Şeytan yoktur efendim… Yani kendi başına yoktur… Şeytan basit olarak Tanrı’nın yokluğudur… O aynen karanlık ve soğukta olduğu gibi insanın Tanrı’nın yokluğunu tarif etmek için yarattığı bir kelimedir… Kötülük ve Şeytan, insanın Tanrı’yı ve sevgisini yüreğinde hissetmediği zaman yaptıklarına verilen addır… O, aynen sıcaklığın olmadığı yere adını verdiğimiz ‘soğuk’, ya da ışığın olmadığı yere adını verdiğimiz ‘karanlık’ gibidir… Şeytan ve kötülük, Tanrı’nın içimizde olmadığı anda yaptıklarımıza verdiğimiz addır…”
Profesör kürsüde afallamıştır…
Fizik yasalarından hareket ederek bu soruları soran ve cevapları vererek profesörü allak bullak eden genç öğrencinin adı Albert Einstein’dır
insanlar için de çoğu zaman geçerli önerme. insanlarda neyi gözdesi yaparsa, o gözde onları dibe çekiyor. yani neye ya da kime önem versek neyi ilahlaştırsak (aşk, din, para, şöhret) sonumuz ondan geliyor. bunun sebebi minyatür birer tanrı (özgür irademiz ve yaratıcılığımız sebebiyle) olmamız olabilir mi? allah’la aynı kaderi paylaşıyoruz galiba??
“Yukarıda nasılsa aşağıda da öyledir.”(hermetizm)
“Yukarıda nasılsa aşağıda da öyledir.”(hermetizm)
Ben 5-6 yıl önce sapasağlamken grip aşısı oldum ve sonrasında çok fena grip oldum. O gün bugündür grip aşısı olmuyorum:)
üç türü vardır. bunlardan aferin forte ve aferin sinüs daha tehlikesiz olduğundan reçetesiz satılırken, kırmızı-gri kapsül aferin kodein içerdiği ve halisünasyona sebep olduğundan reçeteyle satılır. ayrıca halüsinasyona sebep olan, fotosunu eklediğim, kapsül aferin’in beyin kanamasına yol açtığı söyleniyor. benim bir akrabam da bu haptan kullanıyordu ve beyin kanamasından öldü. bu hap hakkında ciddi şüphelerim var. mecbur kalmadıkça kapsül aferini kullanmayın. diğer taraftan aferin forte ve aferin sinüs’ü ben de kullanıyorum.
görsel
görsel